Enflasyon Vergisi
Gülüzar Özev
Kadın Muhasebeciler Derneği Başkanı
Dünya devletleri verginin varlığını keşfettikleri zamanlardan beri halklar üzerinden türlü çeşit vergi almışlardır.
Roma’nın ilk imparatoru Augustus’un nüfusun artmasını sağlamak amacıyla “bekârlık” vergisi koyduğu bilinir. Bizde de Cumhuriyet’in ilk yıllarında “bekarlık” vergisi konulmak istenir ama kabul görmez. Avrupa’da ise bekarlık vergisi bizzat uygulanır.
Geçmişte uygulanan bazı vergi çeşitleri bugün bile söylendiğinde insanı müstehzi bir şekilde gülümsetir. Örneğin 1696 yılında İngiltere’de her evden pencere alınır. Güya adaletin sağlanması amacıyla evlerdeki pencere çokluğu zenginliğin alameti sayılır. Bunun üzerine halk pencerelerini tuğla ile örerek karanlıkta yaşamaya başlar. (Duyda inanma )Zaman içerisinde tifo, kolera hastalıklarının yaygın bir şekilde çoğalması üzerine 1851 yılında bu vergiden vaz geçilir. Zira hastaların iyileşmesi için evlerin havalandırılması ve Güneş alması gerekmektedir.
Polonya’da 1800’lü yıllarda uygulanan baca vergisi ise daha hazin sonuçlar doğurarak terk edilir. Zira bu vergiyi vermemek için bacalarını kapatan insanların duman zehirlenmesinden veya yangından öldüğü görülür.
Rusya’da Çarlık döneminde erkeklerde temiz sakal tıraşını yaygınlaştırmak için “sakal vergisi” konulur. Adı geçen vergiye göre sakal bırakmak vergiye tabi kılınır. Vergisini vermeyen polis tarafından sakalı zorla tıraş edilir. Duyda inanma cinsinden bir vergi daha.
Verginin tarihine baktığımızda sadece hazineye gelir sağlamak için değil birçok değişik nedenlerle çıkartıldığını görüyoruz. Örneğin bekârlık vergisi nüfus planlaması için sakal vergisi Çar’ın Avrupalılaşmak kaygısıyla, pencere vergisi zenginlerin büyük evi olduğu düşüncesiyle adaletli vergi salmak için konulmuştur.
Türkiye tarihinde ise “varlık vergisi” büyük felaketlere neden olan biraz da siyasi bir neden taşıyan vergilemedir. Ağırlığını gayrimüslimlerin oluşturduğu içinde Türklerin de olduğu vergi mükellefleri oldukça ağır bir yükle karşılaşmışlardır. Vergilemenin muhatapları evlerini, arsalarını para edecek ne varsa satarak vergisini ödemeye çalışmıştır. Ödeyemeyenler, kışın ortasında Erzurum Aşkale’ye taş kırmaya yani bir nevi ölüme gönderilmiştir.
Varlık vergisi kadar olmasa da günümüzde de salınan vergiler halkın üzerinde ciddi tahribatlar yaratmaktadır. Şimdi anlatacağım “Enflasyon Muhasebesi” uygulaması mükellefler üzerinde epeyce bir sıkıntı yaratacak gibi gözüküyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler bu durumdan mağdur olacaktır. 555 sıra nolu V.U.K tebliğine göre aktifin parasal olmayan değerler geçmiş zamanından bugünkü zamana uyumlaştırılacak. Enflasyon düzeltmesi ile bütün aktif ve pasifte yer alan kalemler gerçek değerine yükseltilecektir. Parasal olmayan kalemler; Stoklar, ticari mal ve mamüller, yarı mamüller, avanslar, demirbaşlar, taşıtlar, gayrimenkuller. Pasif hesaplar ise Sermaye ve kar yedekleri. İşte vergisel açıdan sıkıntı burada doğuyor. Çoğu işletmede kaynaklarını öz sermayeden sağladığı için genel olarak pasif kalemi zayıf kalıyor. Örneğin işletmede kayıtlı binası olan Mükellef X Şirketi aktifinde 1 milyon gözüken binasını enflasyon düzeltmesiyle 10 milyona çıkarttığında aradaki 9 milyon verginin %25 vergisini ödeyecektir. Eğer sermaye tutarı bina tutarını karşılamaya yetiyorsa böyle bir vergi söz konusu değildir. Ancak küçük ve orta ölçekli işletmeler genelde sermaye ve kar yedekleri yeterli değildir. Bu yüzden muhasebeciler harıl harıl sermaye artışına girişmişlerdir. Ancak sermaye artışının son demde yapılması ise enflasyon kat sayısının düşük olmasına mukabil vergiyi azaltıcı bir etkisi olmayacaktır.
Yasanın gerekçesinde mükelleflerin parasal olmayan hesaplarının enflasyona uyumlu hale getirilmesi deniyor. İyi de vergi niye alınıyor. Amaç mükellefi korumaksa bu nasıl bir koruma. Her yükseltilen rakamdan yüzde yirmi beş gibi bir vergi salınması hangi adalete sığar. Uzmanlar bu konuda birçok vergisel sorunun çıkacağını şimdiden öngörüyorlar. Nitekim Maliye Bakanlığı bu durumu bildiği için enflasyon muhasebesi uygulamasını iki yıl erteledi. Ama şimdi paraya ihtiyacı olduğu için yükleniyor mükelleflere.
İlk olarak 2004 yılında uygulanan enflasyon muhasebesi 20 yıl boyunca uygulanmaz olmuştu. Çünkü son iki yıla kadar enflasyon şartları oluşmamıştı. Neydi bu şartlar; Enflasyon oranı üç yıl üst üste yüzde yüzün üstüne çıkacak, yıl içinde de yüzde 10’u aşacak. Bugün ülkemizde enflasyon çoktan üç haneliyi buldu. Pahalılık dayanılmaz boyutta. Türk parası alım gücünü hızla kaybediyor. Bir de bunun üstünde kanunla getirilen enflasyon muhasebesi yaşanılan sıkıntıyı daha çok artıracak, ekonomi daha kötüye gidecektir. Enflasyon muhasebesi uygulanması şirketlerin varlıklarını gerçek değere çıkarması bakımından güzel bir uygulamadır. Ancak enflasyon düzeltmesinden dolayı maliye bakanlığı şirketlerden vergi almamalı , eğer vergisel bir durum çıkarsa bunu fon hesabında takip etmelidirler...