Ekonomi Kötüye Gidiyor
Feyzullah Topçu
Türkiye ekonomisi, son on yıllık süreçte hem iç politikaların etkisizliği hem de küresel ve bölgesel faktörlerin olumsuz etkisi nedeniyle ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu zorlu sürecin başlıca göstergeleri arasında yüksek enflasyon oranları, dalgalı döviz kuru, kalıcı hale gelen cari açık, artan dış ve iç borç yükü, işsizlik oranlarındaki yükseliş, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşılan uygulamalar ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme modelinin oluşturulamaması yer almaktadır.
Ekonominin genelinde düşük tasarruf oranları, dengesiz vergi yapısı, bozulmuş gelir-gider dengesi, kontrolsüz kamu harcamaları ve giderek artan dış finansman ihtiyacı gibi sorunlar diğer önemli baskı unsurlarını oluşturmaktadır. Bu faktörler birlikte düşünüldüğünde, mevcut ekonomik yapının kırılgan bir zeminde olduğu net bir şekilde görülmektedir.
Son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarında, uluslararası kabul görmüş evrensel ve geleneksel modellerden uzaklaşılarak, "tek adamlı ne olduğu belli olmayan Türk usulü" olarak tanımlanan ve çoğunlukla kısa vadeli, günlük kararlarla yürütülen bir ekonomik sistem benimsenmiştir. Bu politikanın sonucu olarak ekonomideki dengesizlik daha da derinleşmiş, istikrarsızlık neredeyse tüm ekonomik göstergelere nüfuz etmiştir. Örneğin, enflasyon oranlarının hızla artması halkın alım gücünü önemli ölçüde zayıflatmış ve özellikle gıda, kira ve enerji gibi temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında ciddi yükselişlere sebep olmuştur.
Ekonomistlerin yaptığı araştırmalar, Türkiye'de vatandaşların üçte ikisinden fazlasının temel yaşam giderlerini karşılamakta zorlandığını ortaya koymaktadır. Bu durum ailelerin hem maddi açıdan daha fazla borçlanmasına hem de psikolojik olarak daha büyük zorluklarla mücadele etmesine yol açmıştır.
Türk Lirası'nın küresel düzeyde sürekli değer kaybetmesi, ekonomiye büyük zararlar vermiştir. Para biriminin zayıf seyri ithalat maliyetlerinin artmasına neden olurken, dış borç yükünü de artırmış ve hem özel sektördeki işletmelerin hem de kamu finansmanının üzerindeki baskıyı artırmıştır. Bunun yanı sıra, kur dalgalanmalarının tetiklediği yüksek işletme maliyetleri ücretlerde düşüşe ve çalışan kesimin gelir kaybına yol açmıştır. Bu ekonomik tablo bir yandan yerli üretimi baskılar hale getirirken, diğer yandan vatandaşların yaşam standartlarını geri dönülmesi güç bir şekilde düşürmüştür.
Bu olumsuz ekonomik atmosfer aynı zamanda yetenekli ve eğitimli bireylerin yurt dışına göç etme eğilimini hızlandırmıştır; bu durum, Türkiye'nin uzun vadede ihtiyaç duyduğu beşeri sermaye potansiyelini kaybetme riski yaratmaktadır. Özellikle gençler arasında geleceğe dair belirsizlikler ve işsizlik oranlarının yüksek seyri, onların daha iyi yaşam şartları sunan ülkelere yönelmesine neden olmaktadır.
Ekonomideki başka bir kritik sorunda faiz politikalarında izlenen yanlış stratejiler örnek gösterilebilir. Türkiye Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda "nas" anlayışı olan, düşük faiz oranlarının uzun süre devam ettirme politikası, diğer ekonomilerde görülmediği şekilde piyasayı soğutmak yerine daha da ısıtmış ve enflasyonun tarihi zirvelere ulaşmasına neden olmuştur. Buna bağlı olarak döviz kuru üzerindeki baskı kontrol edilemez hale gelmiş ve ciddi dalgalanmalara neden olmuştur.
İktidar partisi tarafından sıkça dile getirilen gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) artışına yönelik övünmelerin aksine, bu büyümenin sürdürülebilir olmaması ve yüksek cari açıkla birleşmesi ülkeyi dış finansmana daha bağımlı bir hale getirmiştir.
Ekonomiye duyulan güvenin neredeyse tamamen kaybolması, hem yerli hem de yabancı yatırımcıların sermayelerini ülkeden çıkarmasına yol açmıştır. Bu durum, yatırım ortamını daraltırken ekonomik büyümeyi de ciddi şekilde yavaşlatmıştır. Özellikle hukuki altyapıya ilişkin belirsizlikler, ekonomiyi daha kırılgan ve savunmasız bir hale getirmektedir. Örneğin, uzun süredir hukuk dışı (TÜSiAT başkanlarının göz altına alınması) gibi uygulamalar karşısında çeşitli alanlardan tepkiler dile getirilirken, bunun piyasalar üzerinde olumsuz etkileri görülmüştür.
Geçen günlerde yapılan beledive başkanlarının hukuksuz olarak gözaltına alınmaları sonucu borsanın devre kesmesi, %9 civarında kayıp yaşanması ve döviz ile altın fiyatlarının hızla yükselmesi, ekonominin ne kadar hassas bir yapıda olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Ekonomimiz öylesine kırılgan bir durumda ki, komşu ülkelerde küçük bir esinti bizde adeta bir tsunamiyi tetikliyor. Dış politikadaki zorluklar da ekonomiye ek bir yük bindiriyor. Müttefiklerimizle ve sınır komşularımızla istikrarlı ve kalıcı ilişkiler kurulamaması bu durumu daha da kötüleştiriyor. ABD Başkanı'nın ağzından çıkan tek bir söz dahi ülkemiz ekonomisinde ciddi dalgalanmalara neden olabiliyor.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumun çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. İç politikadaki kararlar, dış politika stratejileri ve uluslararası piyasalardaki dalgalanmalar ekonomiyi olumsuz etkilerken; yanlış ekonomik ve para politikalarının yanı sıra hukuk, hak ve özgürlükler alanında gerekli reformların yapılmaması ekonomik krizleri tetikleyerek ekonomiyi dirençsiz bir yapıya dönüştürmüştür. Bu sorunların çözümü, ancak toplumsal mutabakata dayalı, uzun vadeli, planlı ve sürdürülebilir politikalar benimsenerek mümkün olabilir