Bilirkişilik Kanun Tasarısı Üzerine
05 Haziran 2015 Cuma
Turgay Kanarya
Ülkemizde hukuk sistemi içinde bilirkişi müessesenin ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Bilirkişilik Kanun Tasarısı Üzerine

Ülkemizde hukuk sistemi içinde bilirkişi müessesenin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu nedenle bilirkişilik sisteminin yargı ihtiyaçlarını karşılar şekilde örgütlenmesi ve çalışması esastır. Bilirkişi hakkında çeşitli kanunlarla yasal düzenlemeler yapılmış olsa da yapılan bu düzenlemeler mevcut sistemin işleyişi hakkında somut adımlar olmamıştır. Bu anlamda Adalet Bakanlığı tarafından kanun tasarısı oluşturulmuştur. Çalışmamızın bundan sonraki değerlendirmesi kanun tasarısında özellik arz eden konuları üzerine olacaktır.

Mevcut bilirkişi sisteminde sayıları on binleri bulan bilirkişilerin ilgili listelere kaydı ve ilgili listelerden silinmesi, adlî yargı adalet komisyonlarınca yürütülmektedir. Bu komisyonlar, ancak sınırlı nedenlerin varlığı halinde bilirkişiyi listeden çıkartabilmekte bunun haricinde bilirkişilik uygulamalarını izleyip denetleyebilecek nitelikte kurumsal bir rol üstlenmemektedirler. Sözü edilen bilirkişi listeleri usulüne göre adalet komisyonları tarafından üç yıl meslekî kıdemi bulunan meslek mensupları kabul edilmekte ve aynı uzmanlık alanında binlerce bilirkişinin bulunduğu listeler oluşturulmaktadır. Tabii olarak oluşturulan bu listeler bilirkişilerin yeterliliği noktasında gerekli güvenceyi sağlayamamaktadır.

Tasarının birinci maddesinde “Bilirkişilerin nitelikleri, eğitimi, seçimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ile bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı oluşturulmasıdır” şeklinde düzenleme yapılmış olup tüm yargı sisteminde arzulanan bir talebi ortaya koymuştur. Ancak bu talebin tarafsızca işlemesini sağlamak için amacına uygun gerekli yasal düzenlemelerinde yapılması esastır. Mevcut tasarıya göre bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirmesi gerekmekte olup bilirkişinin görevini yerine getirirken kendisinde bulunması gereken temel nitelikleri ortaya koymaktadır. Yine tasarıda “Bilirkişi taraflarla görüşemez; taraflardan ihtiyaç duyduğu bilgiyi hâkim veya Cumhuriyet savcısı vasıtasıyla temin edebilir; zorunluluk bulunması halinde hâkim veya Cumhuriyet savcısının uygun görmesi şartıyla ve iki tarafın da hazır olduğu bir ortamda taraflarla görüşebilir” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Öncelikle bilirkişinin doğrudan ve dolaylı olarak menfaat çıkar ilişkisi içine girmesi yargıya güveni olumsuz yönde etkiler. Çünkü bilirkişi görevini bağımsız ve tarafsız olarak ortaya koymak zorundadır. Çalışması sırasında tarafsızlık ve bağımsızlık kurallarını gözeterek iletişim halinde olması esastır. Çünkü hâkim veya savcı bilirkişi görevlendirirken bilirkişi görev alanını belirlemektedir. Bu belirlenen genel alan içinde bilirkişi dava taraflarından her türlü bilgi ve belgeyi talep edebilmesi gerekmektedir. Bilirkişinin çalışması için gerekli her türlü bilgi ve belge hakime veya savcıya başvurması kırtasiyeciliği ve yargı yükünü arttıracaktır. Mevcut durum da yargılama süresinin uzamasına neden olacağı açıktır.

Tasarının temel ilkeler başlıklı 3. maddesinde; bilirkişi, “raporunda çözümü, uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukukî nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz; uyuşmazlığın esasını çözecek nitelikte hukukî sonuçlar çıkaramaz” şeklindedir. Ancak ibraz edilen bilirkişi raporlarının birçoğunda hukukçu bilirkişi olduğu açıktır. Bilirkişi raporlarında zaman zaman bilirkişiler mahkeme kararı ile hukuki değerlendirme yapmak zorunda kalmaktadırlar. Örneğin mali bilirkişiden hakim veya savcı ticari defterlerinin delil vasfına haiz olup olmadıklarını sorduğunda ticari defterleri delil olarak değerlendirmek HMK222 göre hukuki değerlendirmeye girmektedir. Ancak ticari defterlerin kanunda aranılan şartları taşıyıp taşımadığı tespiti bilirkişiye ait olup değerlendirme mahkemeye bırakılmalıdır. Bu durumda kararı verecek olan hâkim veya savcı bilirkişi göre alanını net bir şekilde ortaya koymalı hukuki değerlendirmeler ve sonuçlar içeren görevler bilirkişilere tevdi edilmemelidir.

Bilirkişi kanun tasarında bilirkişi üst kurulu oluşturulmasını öngörülmektedir. Öngörülen bu üst kurulu Adalet Bakanlığı müsteşarı, Hukuk işleri Genel Müdürü, Bilirkişilik Daire Başkanı, Yargıtay üyeleri arasından seçilecek bir kişi, Danıştay üyeleri arasından seçilecek bir kişi, Askerî Yargıtay üyeleri arasından seçilecek bir kişi, Yükseköğretim Kurulu tarafından seçilecek birer kişi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu arasından seçilecek toplam dört kişi, Adli Tıp Kurumunda görev yapanlar arasından seçilecek bir kişi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından mühendis veya mimarlar arasından seçilecek bir kişi, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği Yönetim Kurulu tarafından muhasebeci veya mali müşavirler arasından seçilecek bir kişi, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından avukatlar arasından seçilecek bir kişi oluşturacaktır. Yine kurulun başkanlığını Adalet Bakanlığı müsteşarının veya yardımcılarının birinin yapacağı hüküm altına alınmıştır. Yargı sistemi içinde bilirkişi üst kurulunun oluşturulması yargı işleyişine yarar getireceği şüphesizdir.

Ancak kurul yapısı incelendiğinde kurulun ağırlıklı olarak kamu adına hareket eden kişilerden oluştuğu görülmektedir. Eğer ki bilirkişi üst kurulu gerçekten bilirkişi faaliyetlerinin izlenmesi, denetlenmesi değerlendirilmesi amacı ile kurulmuşsa bu durumda bilirkişi üst kurulu bağımsız olmalıdır. Ama kurul başkanı başta olmak üzere diğer kurul üyelerinin oluşturulmasında bilirkişi üst kurulunun Adalet Bakanlığa bağlı bir kurul olduğunu görülmektedir. Bu durumda siyasi etki altında kalması kaçınılmazdır. Diğer taraftan bilirkişi üst kuruluna genel olarak hakim ve savcı olan üyelerin ağırlıkta olduğunu görülmektedir. Mevcut yapıda ise Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği tarafından seçilecek birer üye ile temsil edilmesi öngörülmüştür. Görülmektedir ki Bilirkişi üst kurulu olarak kabul edilen kurulun, bağımsız olamayacağı, bilirkişiler hakkında genel esasları belirleyecek olanların, temelde bilirkişiler olmadığı, ama bilirkişiler adına karar verilen bir yapının ortaya konulduğudur.

Yasa tasarısı ile her bölge adliye mahkemesinin kurulu bulunduğu yerde bir bilirkişilik bölge kurulu kurulması amaçlanmaktadır. Bu kurullara hakim ve savcı üye yanında il barosu tarafından seçilen üye, yükseköğretim kurulu tarafında seçilecek üye Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından seçilecek üye olacağı hüküm altına alınmış olmakla birlikte maalesef Bilirkişilik bölge kurullarına çok fazla sayıda bilirkişilik yapan üyesi bulunan Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği üye seçmesi öngörülmemiştir.

Yasa tasarısında bilirkişinin kabul şartlarında içinde yer alan “Bilirkişilik temel eğitimini tamamlamak ve bu eğitim sonunda yapılacak sınavda başarılı olmak ve Bilirkişilik yapacağı uzmanlık alanında en az beş yıl fiilen çalışmış olmak” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Kanun hükmü değerlendirildiğinde bilirkişi görevini yapan veya yapacak olanların bilirkişi temel eğitime tabi tutulmaları ve sınavda başarılı olmaları şartı yanında mesleğinde en az beş yıl fiilen tecrübeli olmaları şartı getirilmiştir. Bugün fiilen yargı sistemi içinde bilirkişilik görevini yapanların bu şartlardan muaf olmaları gerekir. Çünkü kazanılmış bir hakkı elde etmişlerdir. İlk defa bilirkişi olacaklara beş yıl kıdem şartı, eğitim ve sınav şartı getirilmesi yerinden bir uygulama olacaktır.

SONUÇ

Ülkemizde bilirkişilik sistemi ile ilgili ilk defa özel bir kanun tasarı hazırlanmıştır. Hazırlanan kanun tasarısı bilirkişilik sistemini idare yolu ile düzenlemektedir. Ancak bilirkişilik sistemi düzenlemeden önce yargının esas unsuru olan hakim ve savcıların görevleri ile ilgili sorunları ortadan kaldırmak yerinde bir girişim olacaktır. Çünkü Bilirkişilik olgusu yargının tali unsurunu oluşturmaktadır.

Bilirkişilik sistemini düzenlerken tam bağımsız bilirkişi kurullara oluşturulmalıdır. Bu kurullar görevlerini ifa ederken idarenin hiyerarşisine bağlı olarak çalışmamalıdır. Aksi halde siyasi karar alıcılar tarafından kullanılması içten bile değildir.

Yine bilirkişilik bir meslek olgusu içinde düşünülmesi gerekmektedir. Ancak tasarıda bilirkişilerinin çalışma şartları, sorunları ve değerlendirilmeleri kurullara bırakmıştır. Bilirkişi kurulları genel olarak kamu niteliği haiz kişilerden meydana gelmektedir. Bu kurulların bilirkişiler hakkında kamu vicdanını rahatlatan kararlar vermesi beklenemez. Öte yandan bugün binlerce bilirkişi adliyelerde çalışmakta yargı kararlarının oluşmasına çözüm sağlamaktadırlar. Bu amaçla profesyonel anlamda görevi ifa eden bilirkişilere, tasarı ile uzlaştırıcı yetkisi verilmelidir.

Bilirkişilik olgusunda eğitim ve tecrübe esastır. Bu konuda her mesleki teşekkül Adalet Bakanlığı ile işbirliği yoluna giderek eğitim plan ve programını oluşturmalıdır.

Bilirkişilik kanun tasarısı sivil toplum kuruluşları ve akademik birimler ile paylaşılmalı ve bunun ışığında sunulacak görüş, öneri ve değerlendirmeleri ön planda tutulması gerek idarenin gerekse tüm toplumun istekleri karşılayacak şekilde düzenleme yapılması, bilirkişi sistemin gelişmesine yarar sağlayacağı aşikardır.

Ebetteki taslağın iyileştirilmesi gereken yönlerinin olduğu bir gerçek. Buna inanıyorum. Fakat bu taslağın mesleğimize yeni bir pencere açacağı, yeni kazanımlar sağlayacağını da unutmamız gerekiyor. Yenilikçi bir bakış açısıyla bakıldığı taktirde bu taslağın hem bilirkişilik adına hem de bizler adına önemli bir adım olacağını düşünüyorum.

Yaratılan çatışmalardan kaçınarak, bu taslağı nasıl daha iyi bir hale getiririz diye düşünmemiz hem bizler hem de meslek örgütlenmemiz açısından daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Bu yüzden taslağı desteklemeli ama yapıcı eleştirilerimizi sunarak, bizler için daha iyi bir hale getirmeliyiz. Gerekli işbirliği sağlayarak çözüm odaklı kavramların ön planda tutulmasının Türkiye ve mesleğimiz hayırlı olacağını düşünüyor, birlikte vereceğimizin her kararın bizim daha ileriye taşıyacağına inanıyorum.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
" II. Bağımsız Denetim Sempozyumu - Sürdürülebilirlik" Sempozyumuna Davetlisiniz
09 Nisan 2025 Çarşamba günü toplantımız 12:00 – 14:00 saatleri arasında Odamız Sezai Onaral Konferans Salonunda yüz yüze ve zoom uygulaması üzerinden video konferans yöntemi ile yapılacaktır.